TOPRAK EROZYONU VE ÖNLENMESİ
EROZYON NEDİR |
Erozyon (toprak
aşınımı), toprağın aşınmasını önleyen bitki örtüsünün yokedilmesi sonucu
koruyucu örtüden yoksun kalan toprağın su ve rüzgarın etkisiyle aşınması ve
taşınması olayıdır. Erozyonun başlıca nedeni, toprağı koruyan bitki örtüsünün
yokolmasıdır. Arazi eğimi, toprak yapısı, yıllık yağış miktarı, iklim
faktörleri, bitki örtüsü, toprak ve bitkiye yapılan çeşitli müdahaleler,
erozyonun şiddetini belirleyen öğelerdir. TEMA'nın erozyonla mücadeleye bu kadar önem vermesinin altında, erozyonun ülkemizin yaşam koşullarını olumsuz etkileyecek kadar büyük bir tehlike olması yatmaktadır. Erozyon, Türkiye'nin gıda açısından kendine yeterli bir ülke olmasını tehlikeye düşürmektedir. Ülkemizin topraklarının % 73'ü şiddetli erozyon tehlikesine maruzdur. Rüzgar ve yağmur, verimli toprakları sürükleyerek, baraj göllerine, akarsu yataklarına ve denizlere taşımaktadır. Ülke yüzeyinden bir yılda kaybedilen toprak miktarı yaklaşık 1.4 milyar tondur. Sadece tarım alanlarından kaybedilen verimli toprak miktarı ise yaklaşık 500 milyon ton/yıl'dır. Bu topraklarla birlikte mineral ve organik madde de kaybedilmektedir. Türkiye'nin kimyevi gübrelere ayırdığı yıllık kaynağın 4.5 trilyon lira olduğu düşünülürse, ekonomik kaybın büyüklüğü daha net anlaşılabilir. Erozyonla kaybedilen bir başka değer ise sudur. Kaybolan toprak yüzünden her yıl yaklaşık 50 milyar m3 yağış depolanamamaktadır. Barajlar ve yeraltı suları da, erozyonun etkilerinden nasibini almaktadır. Yerinden kopup giden topraklar, baraj göllerini doldurarak su depolama hacimlerini azaltmakta ve barajların ömrünün kısalmasına neden olmaktadır. Erozyon sonucunda toprağın altındaki cansız tabaka (ana kaya) ortaya çıkmaktadır. Faydalı toprak katmanlarını kaybeden arazilerde çölleşme başlamaktadır. NASA'nın yaptığı bir araştırmaya göre, erozyonun şiddetlenerek devam etmesi halinde Türkiye'nin büyük bir bölümü 55 yıl sonra çöl olacaktır. Toprakları çölleşen bir ülkenin temel sorunları, açlık, sussuzluk, işsizlik ve iç göç olacaktır. |
EROZYONUN BOYUTLARI
Erozyon,
dünyada ve ülkemizde günümüzün en büyük çevre sorunlarından biri ve belki de en
önemlisidir. Erozyon; neden olduğu toprak kayıpları bakımından hafif, orta,
şiddetli ve çok şiddetli olarak sınıflandırılmaktadır. Hafif erozyon, üst
toprağın %25’ine kadar aşınmış ve taşınmış olmasıdır. Orta derecede erozyon,
üst toprağın %25-75’ininaşınıp taşınmış; şiddetli erozyon, üst toprağın %100’ü
ile alt toprağın %25’inin aşınıp taşınmış; çok şiddetli erozyon ise, alt
toprağın %25-75’inin aşınarak taşınmış olmasıdır.
Dünya
kurulduğundan bugüne kadar, hem toprak oluşumu hem de erozyon sürekli olarak
dünyanın her yerinde az veya çok meydana gelmektedir. Ancak burada her iki olay
arasında doğal bir denge söz konusudur. Zararlı boyutta toprak kayıplarına
neden olan, hızlandırılmış erozyondur. Bu bakımdan erozyon, doğal erozyon ve
hızlandırılmış erozyon olarak da sınıflandırılabilir. Doğal erozyon, insan
müdahalesi olmaksızın toprağın aşınması ve bir yerden başka bir yere taşınması
anlamına gelir. Burada bütünüyle doğanın kendi iç hareketliliği söz konusudur.
Doğal erozyon çoğunlukla zararlı olmayıp, diğer bir ifadeyle toprak ve bitki
örtüsünü tahrip edici nitelikte değildir. Hatta toprak yenilenmesini sağladığından
yararlı olarak bile düşünülebilir. Hızlandırılmış erozyon ise insanların
çeşitli nedenlerle bir arazideki toprağı gevşetmeleri ve bitki örtüsünü tahrip
etmeleri sonunda, toprağı suyun ve rüzgarın aşındırma ve sürükleme gücüne karşı
dirençsiz hale getirmeleri ile ortaya çıkar. Bu olumsuz müdahaleyi takiben
toprakta yoğun bir aşınma ve taşınma görülür.
Hızlandırılmış
erozyonun meydana geldiği arazide toprak miktarı giderek azalır ve belli bir
süre sonra bütünüyle yok olur. Geride sadece çıplak ve sert bir zemin kalır.
Böyle bir materyal üzerinde tarımsal faaliyetlerin sürdürülmesi mümkün
olmadığından,.arazi zamanla sahibi veya kullanıcısı tarafından terk edilir.
Ancak üzerinde, onu koruyacak olan bir bitki örtüsü ve herhangi bir bitkisel
gelişimi sağlayacak olan toprak tabakası bulunmadığından, erozyonun şiddeti
giderek daha da artar ve arazi tamamıyla derelerle bölünüp parçalanmış halde
elden çıkar.
Daha
öncede belirtildiği gibi erozyon, toprağın çeşitli sebeplerden dolayı
aşındırılması ve oluştuğu yerden başka bir yere taşınıp biriktirilmesi
olayıdır. Bu olayda etkili olan bazı doğal faktörler vardır. Bunlar; iklim,
topoğrafya, toprağın yapısı, bitki örtüsü vb. olarak sıralanabilir. Bu doğal
faktörlerin erozyonu nasıl etkilediği birer örnekle şöyle açıklanabilir:
İklimin
temel öğeleri, başta yağış ve sıcaklık olmak üzere, rüzgar, nem, ışık vb.dir.
İklime bağlı olarak bir bölgedeki yağış yoğunluğunun (şiddetinin) çok fazla
olması, toprağın erozyona uğrama derecesini artırır. Bunun yanında yağışın miktarı,
süresi, damla büyüklüğü ve düşüş hızı, yağışın mevsimlere göre dağılımı da
erozyon oluşumunda etkilidir.
Topografya,
bir arazi parçasının eğimini, yüksekliğini, yöneyini (bakışını), pürüzlülüğünü
vb. yüzey yapısını gösteren bir kavramdır. Yağışla birlikte düşünüldüğünde
topografya da erozyon oluşumunda etkilidir. Örneğin, aynı yağış şiddetinde,
eğimin fazla olduğu yerlerde toprağın sürüklenmesi daha kolay olmaktadır.
Toprağın
yapısına bağlı olarak, erozyon bazı yerlerde daha fazla ya da daha az meydana
gelebilir. Örneğin içinde bol miktarda organik madde (humus) bulunması halinde
aşınmaya karşı daha dirençli olan killi toprak, erozyon oluşumunu
yavaşlatabilir. Toprağın işleniş biçimi, mekanik bileşimi (tane iriliği
dağılımı), içerdiği organik ve inorganik maddelerin miktarı da erozyona eğilimi
üzerinde oldukça etkilidir. Organik maddenin diğer bir etkisi de toprağın
yapısını geliştirmek, toprak taneciklerini kümeleştirmek suretiyle infiltrasyon
(toprağın suyu emme ve geçirme gücü) kapasitesini artırarak yüzey akışı ve
dolayısıyla erozyonu önlemesidir.
Erozyon
oluşumunu etkileyen en önemli faktör bitki örtüsüdür. Bitki örtüsünün sıklığı,
çeşidi, bitkilerin kök dağılımı, yaşam süresi vb. nitelikleri, toprağın aşınma,
taşınma miktarında ve hızında etkili olur. Örneğin çok yıllık odunsu bitki
topluluğu sınıfına giren ormanlar, toprağı en iyi koruyan bitki örtüleridirler.
Bitkiler kökleriyle toprağı tutarak erozyona neden olan yüzey akışını azaltır.
Aynı zamanda yaprakları ve dallarıyla yağmur damlalarının hızını da keserler.
Böylece de damlaların toprağa doğrudan çarpmak suretiyle ve toprak kümelerini
parçalamasını ve daha kolay taşınabilir hale gelmesini engellerler. Odunsu ve
otsu bitkiler, özellikle birlikte bulunduklarında, toprak erozyonunu etkili
olarak önleyen doğal koruyuculardır.
Erozyon,
aşınma ve taşınmayı yaratan doğal kuvvetlerin çeşidine göre de
sınıflandırılabilir. Bu sınıflamaya göre erozyon su, rüzgar, yerçekimi, buzul,
dalga, çığ vb. olmak üzere bölümlere ayrılır. Bunların her birinin ayrı ayrı
oluş şekli vardır.
TÜRKİYE'DE EROZYON
|
Dünyada olduğu
gibi Türkiye'de de toprak kaybı sürecinin en önemli etkeni erozyondur. Arazi
eğimi, iklim, bitki örtüsü ve toprak özelliklerinin etkileşimi sonucu oluşan
doğal erozyonun yanısıra, insanın doğaya müdahalesi temeline dayanan bir dizi
yapay etgen, erozyonu bir afet niteliğine dönüştürmektedir. Türkiye kara yüzeyinin %90’ında çeşitli şiddetlerde erozyon cereyan etmektedir. Arazinin %63'ü çok şiddetli ve şiddetli, %20'si ise orta şiddetli erzyonla karşı karşıyadır. Ülke genelinde yaklaşık 67 milyon hektarlık bir arazide toprak giderek yok olmaktadır. Erozyon büyük ölçüde tarım alanlarında yaşanmaktadır. Türkiye'de akarsularla birlikte alandan taşınan toprak, ABD'nin 7, Avrupa'nın 17 ve Afrika'nın 22 katı daha fazla düzeydedir. Fırat Nehri, yılda 108 milyon ton, Yeşilırmak 55 milyon ton toprak taşımaktadır. Her yıl Keban barajı'na 32 milyon, Karakaya Barajı'na 31 milyon ton toprak birikmektedir. Erozyonla yılda 90 milyon ton bitki besin maddesi toprak birlikte yitirilmektedir. Her yıl tarım alanlarından 500 milyon ton, tüm ülke yüzeyinden 1,4 milyar ton verimli üst toprak, erozyonla kaybedilmektedir. Kaybedilen bu topraklar, 25 cm kalınlığında, yaklaşık 400 bin hektar genişliğinde bir araziye eşdeğerdir. Yanlış toprak kullanımı, yanlış tarım uygulamaları, kent, sanayi, ulaşım ve benzeri yatırımların yanlış konumlanması süreci ise erozyonun hızını arttırdı. Afet nitelikli erozyon yetmezmiş gibi, tarım arazileri, özellikle de verimli tarım arazileri, tarım dışı kullanımlarla açık bir saldırı ve talanla karşı karşıya. 1978-1996 yıllarında amaç dışı tarım toprağı %33 artmış ve betonlaşarak elden çıkan verimli tarım toprağı 600 bin hektara, yani verimli alanların yaklaşık onda birine yaklaşmıştır. |
ORMANLAR VE EROZYON
Erozyonun
etkisinin azaltılmasında ve önlenmesinde en etkin bitki örtüsü ormanlardır.
Orman; ağaçlar, diğer bitkiler, hayvanlar ve diğer mikroorganizmalardan oluşan
canlı varlıklar ile ısı, ışık, hava, su gibi fiziksel çevre unsurlarından
oluşan ve bunların birbirleriyle karşılıklı etkileşim içinde bulunduğu doğal
bir ortamdır. Orman bitki örtüsü, kök, gövde, yaprak ve dallarıyla erozyon
oluşumuna fırsat vermez. Bitki kökleri farklı kalınlıkta, sıklıkta ve uzunlukta
olup,özellikle kılcal saçak kökler toprağı bir ağ gibi sarar, toprağın su ya da
rüzgarla aşınıp taşınmasını engeller.
Bitkilerin
gövdeleri, yüzey akış suyunun hızını keser. Özellikle eğimli alanlarda, eğim
yönünde hareket eden yüzey akış suyunun hızlanmasını engeller, toprağın yağış
sularıyla taşınmasını önleyerek, suyun toprağa sızmasını sağlar. Bitkilerin dal
ve yaprakları da erozyonu engellemede etkilidirler. Dal ve yapraklar, yağmur
damlalarının hızla toprağa çarpmasını ve toprak yüzeyindeki agregatları
(kümeleri) parçalamasını engeller. Böylece, toprak parçacıklarının dağılıp
yüzey akış sularıyla taşınmasını önler.
Orman topraklarının kendine has
özellikleri de, erozyonun önlenmesinde etkilidir. Orman ağaçları, yapraklarını
dökünce toprak üzerinde bir organik örtü oluştururlar. Buna “ölü örtü” adı
verilir. Toprak yüzeyini yorgan gibi kapatan bu organik tabaka, toprakta
yaşayan canlıların soğuktan korunmalarını sağlar ve bu canlıların besin
kaynağını oluşturur. Özellikle mikroorganizmaların, besin elde etmek amacıyla
ayrıştırdığı bu örtüden humus adı verilen bir organik madde kitlesi oluşur.
Humusun
ve organik maddenin çeşitli ayrışma ürünlerinin toprağa karışmasıyla, toprak
sünger gibi gözenekli, kırıntılı (Granüler, agregatlı) sağlam ve esnek bir
nitelik kazanır. Oluşan granüller yağmur damlalarının darbe etkisine ve yüzey
akış suyuna karşı dayanıklıdır. Böylece humuslu toprak, yağış sularının kolay
emilmesini ve gözeneklerde depolanmasını, fazla suyun derinlere sızmasını
sağlar. Suyun yüzeysel akışa geçmesini ve toprağın taşınmasını engeller. Ayrıca
bu ölü örtü, yağmur damlalarının toprak yüzeyine doğrudan çarparak toprak
granüllerini parçalamasına olanak vermez.
Ormanlar,
toprak oluşumunda da önemli rol oynarlar. Ağaçların derinlere kadar giden
kökleri, kayalara basınç yaparak ve salgılar üreterek toprak ana materyalinin
parçalanma ve ayrışmasında etkili olur. Aynı şekilde, bitki örtüsünün yaratmış
olduğu ılımlı iklim ve kendine özgü toprak canlıları, toprak oluşumunun hızlanmasına
yardımcı olur. Ölü örtünün ve ayrışma ara ürünlerinin etkilerinin de
eklenmesiyle, derin, verimli, fiziksel ve kimyasal koşullarının uygun olduğu,
iyi bir toprak gelişim ortamı sağlanmış olur.
Ormanlar
rüzgar erozyonunun engellenmesinde de, önemli rol oynarlar. Ormandaki ağaçlar
ve diğer bitkiler, rüzgarın hızını yavaşlatarak, yönünü değiştirerek, toprak
yüzeyini örterek rüzgar erozyonunu önlerler.
Ormanlar yer yer, çok büyük yanlış
yapılarak genellikle tarım ve mera alanlarına çevrilmek suretiyle yok
edilmektedir. Erozyon oluşumunu engellemede önemli rol oynayan ormanların
korunması ve geliştirilmesi konusunda her türlü önlemin alınması kaçınılmazdır.
Ormanların mera ve tarım alanlarına dönüştürülmek maksadıyla yakılması, yakacak
ve yapacak temini maksadıyla kaçak olarak kesilmesi mutlaka durdurulmalıdır.
Orman içindeki boş yerlerin teras dikimi yapılarak ağaçlandırılması, ağaç
kesiminin kontrol altına alınması, ormanların korunması için gerekli eğitim ve
öğretimin verilmesi, kamuoyunun bilinçlendirilmesi gibi teknik ve yasal
önlemler mutlaka alınmalıdır.
Eğimli alanlarda ağaçlandırma ile
erozyon kontrolü yapılıncaya kadar, bu yerlerin öncelikle otsu bitkilerle
örtülerek ilk planda toprağın yerinde tutulması sağlanmalıdır.
TARIM ALANLARI VE EROZYON
Tarım
alanları, toprak yapısı ve iklim özelliklerine göre farklılıklar gösterir. Her
tarım arazisinde her çeşit bitki yetişmez. Bu nedenle tarım alanlarının etüt
edilerek arazi kullanım yeteneklerine göre sınıflandırılması ve her yetenek
sınıfındaki toprakların kullanım planlarının yapılması gerekir. Tarım
alanlarının, başta amacı ve yeteneği dışı olmak üzere, yanlış kullanılması,
toprak ve su korumaya yönelik tarla içi önlemlerin alınmamış olması gibi
etkenler, toprağın işlevini ve verimliliğini kaybetmesine neden olmaktadır.
Verimsizleşen toprak üretim gücünü de kaybeder. Toprağın dış mekanik etkilere dayanıklılığı
azalır. Fiziksel özellikleri bozularak, su emme, iletme, havalanma yeteneği
zayıflar. Su karşısında derhal dağılan balçıklaşan bir durum alır. Öte yandan
toprağın yüzeyini örterek onu yağmur damlalarının darbe etkisinden koruyacak
olan bitki örtüsü zayıflar, toprak çıplaklaşır. Bütün bu olumsuz koşullar
altında, yağacak olan en basit bir sağanakta toprak erozyonu başlar.
Tarım
alanlarında eğim genellikle %0-10 arasında kabul edilmiş olup, toprak kültür
bitkilerinin ihtiyacını karşılayacak kadar derindir. Taban suyu yaklaşık 1
m’den daha aşağıdadır. Yüksek tarım arazilerinde ise taban suyu bulunmaz. Eğimi
%10’dan daha fazla olan araziler toprak işlemeli tarım yapmaya uygun değildir.
Buralar mera veya ormana tahsis edilmelidir. Aksi halde toprak erozyonu
kaçınılmaz olur. Ya da çok zorunlu ise ancak arazi teraslanarak eğim
azaltıldıktan veya diğer kültürel önlemler alındıktan sonra tarım yapılabilir.
Tarım
alanları ve bu alanlarda erozyonun önlenmesine ilişkin özet bilgiler şöyle
sıralanabilir:
• Tarım
alanları; genellikle toprağı işleyerek daha çok tek yıllık kültür bitkilerinin
yetiştirildiği arazilerdir.
• Toprağın her
yıl ve sıkça işlenmesi nedeniyle çok ciddi bir erozyon tehlikesiyle karşı
karşıyadırlar.
• Özellikle
eğimi fazla olan yerlerde erozyon riski çok yüksektir. Bu nedenle toprak ve su
korumalı tarım yapılmalıdır.
• Toprak ve su
korumalı tarım için “Arazi Kullanma Yeteneği Sınıfları”na göre toprak kullanma
önlemleri alınmalıdır.
• Arazi Kullanma
Yetenek Sınıfları toplam sekiz adet olup, bunlardan ilk dört sınıf (I., II.,
III., IV. Sınıf) toprak işlemeli tarıma elverişlidir. Geriye kalan V., VI.,
VII. sınıf araziler mera ve orman için, VIII. sınıf araziler ise ancak doğal
orman ve yaban hayatının sürdürülmesi ya da çeşitli arazi ihtiyaçları için
(yerleşim, turizm, sanayi) uygun olan alanlardır.
• Tarım
arazilerinin yetenek sınıfı numaraları büyüdükçe alınması gerekli toprak koruma
önlemleri artar.
• Her yetenek
sınıfı için öngörülen önlemler alınmadığı taktirde erozyon şiddetlenir.
• Bunların
dışında tarım topraklarının hatalı işlenmesi de erozyonu artırır.
Hatalı toprak
işleme;
1. Toprağa uygun
olmayan alet kullanılması,
2. Toprağın sürekli
aynı derinlikte işlenmesi,
3. Toprağın eğim
doğrultusunda işlenmesi,
4. Toprağın tav
dışında işlenmesi,
5. Toprağın çok
sık işlenmesi vb. dir.
• Kış döneminde
uzun süre toprak yüzeyinin çıplak (bitkisiz) bırakılması, özellikle hatalı
toprak işleme ile birlikte, eğimli tarım alanlarında çok tehlikeli boyutta
erozyona yol açar.
• Tarım
alanlarında sıkça meydana gelen erozyon çeşitleri;
1. Yağmur
damlası erozyonu (Darbe etkisi),
2. Yüzey
erozyonu (Tabaka erozyonu),
3. Oluk erozyonu
(Parmak erozyonu) dur.
Daha seyrek
olarak;
4. Oyuntu
erozyonu (Yarıntı erozyonu) da görülebilir.
MERALAR VE EROZYON
Meralar,
toprakların erozyona karşı korunmasında önemli role sahip, otsu doğal bitki
örtüsü içeren alanlardır. Taban suyu derinde olan, sığ topraklı, genellikle
kıraç, eğimli ve engebeli arazilerde bulunan, kısa boylu ve seyrek bitkiler
içeren meralar, hayvan otlak alanları olarak kullanılırlar.
Mera
bitkileri, toprağı örterek erozyonu engellemede önemli rol oynar. Arazinin
eğimi, erozyonu arttıran etkenlerden biridir. Özellikle fazla eğimli mera
alanlarında, bitki örtüsü yüzey akışının hızını ve miktarını azaltmada çok
önemli hizmet görür. Bitki örtüsü yağmur damlalarının toprağa hızla çarpmasını
ve toprak parçacıklarının dağılmasını engeller, böylece erozyonu önleyici
etkide bulunur.
Toprağın
erozyona karşı dayanıklı olmasını sağlayan en önemli özelliklerinden biri de,
toprağın organik madde yönünden zengin olmasıdır. Organik maddeler toprak
granüllerinin suya ve dış etkenlere karşı direncini artırır. Diğer bitki
türlerine oranla, toprağı organik madde yönünden daha çok zenginleştiren
meralar, yağmur sularının toprağa sızarak depolanmasına hizmet eder, yüzey
akışını engelleyerek toprağın taşınmasını ve dolayısıyla erozyonu önler.
Meraların otlak alanı olarak kullanılması, hayvanların serbestçe dolaşması,
organik madde yönünden zenginleşmesinde önemli etkiye sahiptir.
Meraların
bozulmasının ve yok olmasının başlıca nedenleri; düzensiz, erken ve aşırı
otlatmanın yanısıra, buraların tarım arazilerine dönüştürülmesidir. Meralarda
toprak işlendiği takdirde, arazi eğimi erozyonu hızlandırır. Sığ olan toprak
kısa zamanda verimsizleşir. Doğal bitki örtüsü yok olur, arazi çıplaklaşır.
Toprak yeterli ürün vermediği için bir süre sonra terk edilir. Doğal bitki
örtüsünün tahribine bağlı olarak, ağır erozyon zararına maruz kalır. Meralarda
tarım alanları açılması, bu arazilerin daralmasına ve geri kalan meraların
aşırı ve erken otlatılmasına yol açar. Bu da, meraların zayıflamasına, bitki
örtüsünün tahrip olmasına, dolayısıyla erozyona uğramasına neden olur.
Meralarda
erozyona karşı alınabilecek önlemlerden bazıları;
• Düzensiz,
zamansız ve aşırı otlatmadan vazgeçilmesi, meraya gelişme fırsatı verilmesi,
• Münavebeli
otlatma yapılması,
• Meraların
sahiplenilmesine izin verilmemesi,
• Yem bitkileri
tarımına ağırlık verilerek meraların yükünün hafifletilmesi,
• Mera ıslah
çalışmaları yapılması, bu kapsamda teraslama ve diğer teknik
işlemlerle
beraber, meranın tohumlanması ve gübrelenmesi vb. sayılabilir.
EROZYONUN ZARARLARI
|
|
ÖZET
Erozyon,
dünyada ve ülkemizde farklı boyutlarda meydana gelmekte ve giderek büyük bir
tehlike oluşturmaktadır. Dünyadaki akarsular; deniz, göl ve barajlara farklı
miktarlarda toprak taşır. Bunda, toprak özellikleri, topoğrafik yapı, bitki
örtüsü, iklim gibi faktörler etkilidir. Güçlü bitki örtüsüne ve organik madde
yönünden zengin topraklara sahip olan yerlerde erozyon meydana gelmez.
Dünyamızda
erozyon oluşumu farklı boyutlardadır. Çeşitli kıtalarda meydana gelen erozyon
miktarı, onların büyüklüklerine göre değil, yukarıda sayılan özelliklerine
bağlı olarak gerçekleşir. Dünyada bitki örtüsü giderek azalmakta, toprak
verimsizleşmekte ve erozyon oluşumu artmaktadır.
Ülkemiz
erozyona aşırı duyarlıdır. Ülkemizin topoğrafik yapısı, iklimi, bitki örtüsü ve
toprak özellikleri erozyon oluşumuna olanak verir. Ülkemizde; bitki örtüsünün
insanlar tarafından tahrip edilmesi, yanlış arazi kullanımı ve hatalı toprak
işleme erozyonu engelleyici önlemlerin alınmaması veya uygulanmaması gibi
faktörler erozyonu arttırmaktadır.
Bitki
örtüsü erozyonu engeller. Ormanlar, erozyonu engelleyen en önemli bitki
örtüsüdür. Toprağın parçalanmasını ve taşınmasını önler. Tarım arazileri ve
meralar da erozyonu önlemede etkilidir. Tarım alanlarının yanlış kullanılması,
koruyucu önlemlerin alınmaması gibi etkenler bu alanların yok olmasına ve
topraklarının verimsizleşmesine yol açarak erozyon oluşumunu arttırır. Aynı
şekilde mera alanlarının tahrip edilmesi ve buralarda düzensiz otlatmanın
yapılması sonucu erozyon meydana gelir. Tarım alanları ve meralardaki bitki
örtüsü, toprağı koruyarak toprağın parçalanmasını, yüzeysel akışı ve erozyon
oluşumunu azaltır. Bu nedenle, orman, mera ve kültür bitki örtülerinin
korunmasına yönelik her türlü önlemin alınması zorunludur.
YER
KAYMALARI VE YER GÖÇMELERİ ( HEYELAN)
Yeryüzü
şekilleri dünyanın değişik yerlerinde farklı özellikler gösterir. Bazı yerlerde
çok yüksek dağlar sıralar halinde uzanırken bir başka yerlerde düzlükler çok
geniş alanlara yayılmıştır. Bazı yerlerde buzulların oluşturduğu şekiller bulunurken
başka yerlerde rüzgarların biriktirdiği kumullar görülmektedir. İşte bütün bu
şekiller iç ve dış kuvvetlerin etkileri sonucu ortaya çıkar. Dış kuvvetlerin
etkisiyle yeryüzünde; yüksek yerler aşınmakta, buradan kopartılan metaryeller
taşınarak çukur yerlere doldurulmaktadır.
HEYELAN
Toprak
kayması, kayma, göçme, kayşo, eşilme.Kayalardan, yamaç döküntüsünden ya da
topraktan oluşmuş kütlelerin çekimin etkisi altında yerlerinden koparak yer
değiştirmesi hareketlerine heyelan denir. Genel olarak; heyelan terimi ile
belirtilen bu hareketler, yer değiştiren kütlenin boyutuna, su ile dolgunluk
derecesine, hareketin hızına ve biçimine göre asıl heyelan, göçme, kayma ve
toprak kayması adıyla dört tipe ayrılır.
1.
Asıl Heyelan : Asıl heyelanda su ile tamamı ile
dolgunlaşmamış büyük bir kütle, örneğin büyük bir dağ yamacı kaymaya elverişli
hale gelen bir taban üzerinde yer değiştirir. Bunlar yeryüzünde önemli
değişikliklere yol açarlar; vadileri tıkayabilir, yerleşmelerin harap olmasına
sebep olabilirler. Tortum Gölü bir heyelan kütlesinin Tortum Çayı vadisini
tıkamasıyla oluşmuştur.
2.
Göçme : Yamaçtaki yamaç kütlelerinin bir kaşığa
benzeyen içbükey kopma yüzeyleri boyunca hafifçe dönerek yer değiştirdikleri
heyelan tipidir. Kayan kısımlardan her biri geriye doğru meyilleşmiş basamaklar
oluşturur. Yamaçların alttan akarsular, dalgalar gibi etkilerle oyulması, denge
açısını aşan yol yarmaları göçme tipindeki heyelanların başlıca
nedenlerindendir.
3.
Kayma : Bir tabakanın ya da tabakalar kümesinin altta
su ile dolgunlaşarak kayganlaşmış kili bir tabaka ile çekim etkisi ile aşağıya
doğru yer değiştirmesidir.
4.
Toprak Kayması : Çamur akıntılarına benzerlik gösteren
bir heyelan tipidir. Su ile doygun hale gelen yüzeysel gereçlerin, molozların
ya da toprağın kıvamlı bir hamur gibi yavaş yavaş yer değiştirmesi şeklinde
olur.
HEYELANI OLUŞTURAN ETKENLER
- Eğim : Cisimlerin hareketini kolaylaştıran bir etkendir. Yamaç eğimi arttıkça yer çekimi etkisi de artar. Yer kaymasının gerçekleşmesinde büyük rol oynar.Eğimli bölgelerde etekleri aşınan bir yamaç üst kısımdaki ağırlıkları taşıyamaz.
- Su : Toprağın altındaki kil tabakasının suları emerek kaygan bir çamur yığını oluşturması da heyelana yol açar. Bu nedenle kar erime dönemlerinde fazla yağış alan yerlerde heyelan olayı fazladır. Kar erimesi ve yağmurlarla, üstteki geçirimli tabakadan sızan sular alttaki geçirimsiz tabakaya gelerek geçirimsiz tabakanın üzerinde birikir. Geçirimsiz tabakanın üst yüzeyi, suyu emerek kaygan bir özellik kazanır. Böylece üstte suya doymuş ve gevşek hale gelmiş olan tabaka, alttaki kaygan yapı ve fazla eğimin etkisiyle yamaç boyunca kayar. Bunun için büyük ve yaygın heyelan olayları şiddetli yağışlardan sonra meydana gelir.
- Tabakaların Yapısal Özelliği : Heyelanın oluşabilmesi için suyu sızdıran tabakanın altında kil tabakasının bulunması gerekir. Geçirimli tabakadan sızan sular alttaki geçirimsiz tabakanın gevşemesine neden olur. Ana kütleden zor kopan kayalar heyelanı azaltır.Tabakaların uzanışı heyelanı etkiler. Yamaç eğimine paralel ise böyle yerlerde kaymalar kolay olur.
- Bitki Örtüsünün Tahribi : Bitki örtüsü, yamaçlardaki toprağı tutan kaymasını engelleyen etkendir. Bunun için heyelanların çoğu çıplak yamaçlarda olmaktadır. Ağaçların tahrip edilmesi heyelanları kolaylaştırır.
- Beşeri Faktör : Doğal etkenlerin dışında heyelana neden olan beşeri faktörler vardır. İnsanlar çeşitli nedenlerle yamacın doğal eğimini bozarlar. Yol, kanal, tünel ve baraj yapımı sırasında yamacın bir bölümü oyularak denge bozulur. Bu durumda kaymalara neden olur.
TÜRKİYE’DE YER KAYMALARI VE GÖÇMELERİ
Engebeli
yerler geniş yer kapladığından Türkiye’nin her bölgesinde büyüklü küçüklü yer
göçmelerine ve kaymalarına rastlanır. Heyelanı oluşturan etmenlere göre
yurdumuzda bazı yerlerde az bazı yerlerde ise çok sık meydana gelir. Heyelanın
en çok görüldüğü yer Karadeniz Bölgesidir. Bunun nedeni; arazinin dik oluşu,
yağışın fazla düşmesi, arazinin killi tabakalardan oluşmasıdır. Ülkemizdeki
heyelanların %50 sinin Karadeniz Bölgesinde olduğu görülmektedir.
İç bölgelerde yer kaymaları ilkbaharda meydana gelir.Bu dönemde yağışlar
artmakta, böylece toprak suya doymaktadır. Bu yüzden yurdumuzdaki heyelanların
%65 ‘nin ilkbahar aylarında, %25 ‘i kış aylarında meydana gelmektedir. Az
engebeli yerlerinde heyelan gerçekleşmez. Örneğin; Güneydoğu Anadolu Bölgesi
heyelanın en az olduğu bölgedir. Heyelan büyük felaketlere yol açar. Örneğin
1988 yılında meydana gelen Trabzon yakınındaki Çatak’taki heyelanda 64 kişi
hayatını yitirmiştir. Ayrıca önemli ölçüde maddi kayıplar meydana gelmiştir.
Göçme olayının bir türü de maden ocaklarının tavanlarının çökmesiyle
gerçekleşir. Bu tür göçme olaylarına ülkemizde daha çok maden çıkarılan
yerlerde rastlanır. Yer altından taş kömür çıkarıldığı için Zonguldak
çevresinde yer altında büyük boşluklar oluşur. Bu boşluklar göçmelere neden
olur. Bu tür göçmelerde maden işçisi hayatlarını yitirmişlerdir.
Heyelandan Korunma Yolları
·
Ormanların korunması
·
Ağaçlandırmaya hız verilmesi
·
Heyelanın bol olduğu yerlerde kara ve demir yolu
geçirilmemesi
·
Yerleşim merkezlerinin heyelanlı bölgeye
kurulmaması
·
Yamaç dengesinin bozulmaması
·
Yol, köprü, maden ocağı gibi alt yapı
tesislerinin yapımı sırasında yamacın doğal profilinin bozulmaması
gerekmemektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder