TOPRAĞIN FİZİKSEL VE KİMYASAL ÖZELLİKLERİ
TOPRAĞIN
FİZİKSEL VE KİMYASAL ÖZELLİKLERİ
1)TOPRAĞIN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ
Toprağın fiziksel özelliklerini, toprağın katı fazını oluşturan maddelerin
boyutları, bunların birbirlerine bağlanma durumları, agregat sistemleri,
agregat veya toprak parçalarının diziliş ve duruş şekilleri teşkil etmektedir.
Toprağın fiziksel özellikleri, toprakta havalanma, suyun toprağa sızması ve
alıkonulması, köklerin nüfuzunu, toprakta bitki besin maddelerinin tutulmasını
önemli ölçüde tayin etmektedir. Mesela kil gibi ince unsurlu maddelerden oluşan
toprak kütlesinin havalanması ve suyun sızması güç olmaktadır. Buna karşılık
taneli bir yapı gösteren topraklarda havalanma ve su dolaşımı mükemmel olarak
cereyan eder.
a)Toprağın Bünyesi (Tekstür)
Toprağın katı fazını kil, mil ve kum boyutundaki malzemeler oluşturmaktadır. Bu
boyuttaki malzemelerin toprak içindeki nispi miktarları ve bunların
birbirlerine göre oranları toprağın tekstürünü ifade etmektedir. Toprağın
tekstür sınıflarına ayrımında toprağın kimyasal bileşimi, renk, ağırlık ve
diğer özellikleri gözetilmeksizin sadece farklı boyuttaki parçaların toprakta
bulunan parçaları esas alınmaktadır.
Toprağı
oluşturan parçaların boyutu küçüldükçe 1 gr. da ki parçacık sayısı artmakta ve parçaların işgal
ettikleri yüzey de genişlemektedir. Özellikle kilin parçacık sayısı ve yüzey
alanının aşırı derecede geniş olması dikkat çekicidir. Kum büyük ebattadır ve
eşit ağırlıktaki kil minerallerine göre çok yüzey işgal etmektedir. Bu bakımdan
kumun, toprağın kimyasal ve fiziksel aktivitesindeki oynadığı rol ihmal
edilecek kadar azdır. Kum toprak yapısında çatı vazifesi görmekte, hava ve
suyun dolaşımını kolaylaştırmaktadır.
Mil,
toprak ayrışmasını hızlandırır, bitkilerin büyümesi için eriyik haldeki besin
maddelerinin tahliye edilmesinde kuma göre daha elverişli rol oynamaktadır.
Ayrıca mil toprakta suyun yerçekimine karşı tutulmasında çok önemli bir yer
işgal etmektedir. Demek ki milli topraklar, bitkilerin istifadesine elverişli
olan suyu sağlamakta ve bu da dona karşı toprakları korumaktadır.
Kil,
hem toprağın su tutma kapasitesini arttırır hem de toprak çözeltisindeki besin
maddelerinin tutulmasını sağlar.Kil miktarı fazla olan topraklara ağır bünyeli,
kum miktarı fazla olan topraklara ise
hafif bünyeli denilmektedir. Toprağın tekstürel özelliği, toprağın
plastiklik, sertlik, geçirgenlik, kuraklık, verimlilik vs. gibi özelliklerini
etkiler.
Belli başlı tekstür sınıfları ise şöyledir:
Kil, killi balçık, balçık, kum, balçıklı kum, kumlu balçık, kumlu killi balçık,
kumlu kil, mil, milli balçık, milli killi balçık, milli kil.
b)Toprak Strüktürü
Toprağın strüktürü, toprak parçalarının bir araya gelerek oluşturduğu sıralanma
ve bunların duruş şekillerini ifade etmektedir. Bir toprak profilinde farklı
horizonların strüktürü toprağın renk, tekstür veya toprağın kimyasal bileşimini
ortaya çıkardığı kadar toprağın ana karakterini de yansıtır.
Toprağın
strüktürü toprağın tekstürünün etkisine bağlı olarak değişir; ayrıca nem,
havalanma durumu, mikroorganizmaların faaliyetleri, kök büyümesi ve gelişmesi,
hatta topraktaki besin maddelerinin bitkiler tarafından alınmasını da
etkilemektedir.
Toprak
strüktürü esas itibariyle taneli, bloğumsu, levhamsı ve prizmamsı olmak üzere
dört ana tipe ayrılır. Toprak strüktürü, topraktaki boşlukların şekillenmesi
açısından son derece önemli olup, toprakta su ve havanın dolaşımını ve
hareketini tayin etmektedir.
c)Toprağın Ağırlığı
Topraktaki gözenek veya boşluklar su ve hava ile dolmaktadır. Bitkilerin
beslenmesi için gerekli olan su ve havanın dolaşımı gözeneklerin miktarına ve
ebadına bağlıdır. Toprak ağırlığı, topraktaki gözenek miktarıyla alakalıdır.
Toprak ağırlığı hesap edilirken iki ayrı durumu dikkate almak gerekir.
Bunlardan birincisi, sadece toprak kitlesi esas alınarak hesap edilen
yoğunluktur ve topraktaki boşlukların oluşturduğu hacim dikkate alınmaz.
İkincisi ise toprak parçaları arasında gözenek veya boşluklar hacme katılarak
elde edilen toprak ağırlığıdır. Buna volüm veya görünen ağırlık denilmektedir.
d)Toprağın Rengi
Toprağın almış olduğu renk, toprak oluşumunda ayrışma olaylarının şiddet ve
seyrini yansıtmaktadır. Toprak ilk olarak oluşmaya başladığında rengi, ana
materyalin rengine benzer. Ayrışmanın ilerlemesi, oksidasyonun artması ve organik
maddenin toprağa karışması ile toprağın rengi koyulaşmaktadır. Organik
maddeler, demir ve manganez bileşikleri toprağa renk veren unsurlardır.
Bunlardan organik maddelerin oranı arttıkça toprağın rengi koyulaşmakta ve koyu
siyah renkli topraklar oluşmaktadır. Demir minerallerinin hasıl ettiği renkler
ise esmer, kırmızı ve sarı olup, bu renkler ferri hidroksitlerden ileri
gelmektedir. Topraktaki yeşilimsi ve mavimsi renkler, indirgenme olayına işaret
etmektedir. Bu renkler drenajı bozuk ve havalanmanın iyi olmadığı şartlarda oluşmaktadır.
Ferro
demirin fazla olması durumunda toprak mavimsi renk almaktadır. Ayrıca
topraktaki sarımsı renk, fazla miktarda demir oksitle ilgilidir; Yüksek oranda
hidrate olmuş demir oksitler sarı renktedir, fakat hidrasyon azaldıkça renk
kırmızılaşır. Dolayısı ile topraktaki kırmızı renk genellikle, iyi drenaj ve
havalanma şartları altında dehidrate olmuş demir oksitler ile ilgilidir.
Manganez bileşikleri genel olarak, toprağa esmer ve siyah renk
vermektedir.Diğer taraftan, profil boyunca toprak renginin önemli ölçüde
değiştiği görülmektedir. Organik madde yönünden zengin A horizonu koyu
renklidir. B horizonunda demir ve alüminyum bileşiklerinin oksidasyonuna bağlı
olarak renk değişmektedir. Kalsiyum karbonat, jips, kuvars ve kil
minerallerinin biriktiği alt zonlarda renk açıklaşmaktadır.
İklim bölgeleri ile toprak renkleri arasında
sıkı bir ilişki mevcuttur. Kurak bölgelerde açık renkli, kurak ve sıcak
bölgelerde kırmızımsı renkli topraklar, yağışlı ılıman kuşaklarda koyu renkli,
sıcak ve nemli tropikal ve ekvatoral bölgelerde kırmızı renkli topraklar yaygın
durumdadır.
e)Toprak Sıcaklığı
Toprakta bitkilerin yetişmesi, mikroorganizmaların faaliyeti, organik maddenin
parçalanması ve mineralizasyonu ile topraktaki kimyasal olayların devam etmesi
için toprak sıcaklığı önemlidir. Toprağın sıcaklığı ve nemi yeterli miktarda
ise toprak dahilindeki biyolojik ve kimyasal faaliyetler devam eder. Toprak
donduğu zaman bu faaliyetler durur.
Toprağın
sıcaklık bilançosu, güneşten gelen enerjinin tutulması veya ısıtılmasına
bağlıdır. Koyu renkli topraklar gelen enerjinin % 80’ ini , açık renkli kuvars
kumları ise % 30’ unu tutmaktadır. Toprakta tutulan sıcaklık suyun
buharlaşması, toprak yüzeyindeki havanın ısıtılması, toprağın ısıtılması ve
uzun dalga ışınlar halinde tekrar atmosfere dönmesi halinde harcanır. Toprağın
ısınma ve soğuma kapasitesi, toprakta bulunan su miktarına, toprağın yüzeyini
örten organik madde ve bitki örtüsüne bağlıdır.
2)TOPRAK SUYU
Toprakta bulunan su, bitkilerin yetişmesi, toprak içindeki biyolojik
faaliyetlerin devamı, çeşitli ayrışma ve özellikle iyon alışverişinin
sağlanması bakımından son derece önemlidir.
Toprakta
suyun tutulması Adhesion ve Kohezyon yoluyla olmaktadır. Adhesion, katı toprak
parçacık yüzeylerinin suyu çekme kuvvetidir. Su, toprak parçacıklarının iç ve
dış yüzeylerinde bulunan elektriksel alandaki elektrostatik kuvvetlerle
tutulmaktadır. Birkaç su molekülünden ibaret olan tabakalar, kuvvetli Adhesiv
kuvvetler sayesinde toprak parçacıklarını kuvvetli olarak sarmaktadır. Bu suya
adhesion suyu denilmektedir. Adhesion suyu çok küçük ölçüde hareket etmekte,
dolayısıyla bitkilere faydalı olamamaktadır.
Kohezyon
olayı su moleküllerinin birbirini çekmesidir. Toprak dahilinde su
moleküllerinin birbirini çekmesi ile tutulan suya kohezyon suyu denilmektedir.
Kohezyon suyunda su molekülleri daha fazla hareket etmekte dolayısıyla da bu
suyun yaklaşık 2/3’ ü bitkiler tarafından kullanılır.
Su
ile doygun olan topraklarda suyun hareketi, kuru veya doygun olmayan topraklara
doğrudur.Bitki kökleri tarafından suyun absorbe edilmesi de suyun hareketini
sağlar.
a)Gravitasyon Suyu
Doygun haldeki bütün toprakların gözeneklerini dolduran su basınç altındadır.
Bu durumda gözeneklerde bulunan su, çok yüksek basınç sahasından düşük basınç
alanlarına doğru serbest halde akmaktadır. Bu hareket yerçekiminin etkisiyle
olmaktadır.İşte, yerçekiminin etkisiyle toprak dahilinde hareket eden suya
gravitasyonal veya serbest su denilmektedir.
b)Kapilar Su
Yerçekiminin etlisiyle topraktan sızan su, topraktan tamamen ayrıldıktan sonra
toprakta kalan su miktarına kapilar su ya da tarla kapasitesi denilmektedir. Bu
su toprakta otuz mikrondan daha küçük gözeneklerde tutulur. Kapilar su toprak
parçacıkları dahilinde adhesion ve kohezyon kuvvetleri tarafından 1/3 ile 31
atmosfer basınç altında tutulmaktadır.
Topraktaki
kapilar suyun hareketini ve depolama kapasitesini toprağın tekstür, strüktür ve
organik madde durumu tayin etmektedir. Gerçekten de bir toprak ne kadar ince
bünyeli ise kapilar boşluk miktarı o kadar fazla olmaktadır.
C)Hidroskopik Su
Toprak kolloidleri tarafından 31 atmosfer veya daha fazla basınçla tutulan
sudur. Toprak zerreleri tarafından tutulan bu su tanelerin iç ve dış
yüzeylerini çok ince bir tabaka olarak örter. Bu haldeki su, sıvı durumunu ve
akışkanlığını kaybettiğinden bitkilere faydalı olamaz.
3)TOPRAĞIN KİMYASAL ÖZELLİKLERİ
Kimyasal bakımdan topraklar basit yapılı tuzlardan başlayarak çok fazla
karmaşık olan organik ve inorganik bileşiklere kadar çok sayıda maddelerden
oluşmuşlardır. Toprakta kimyasal olaylar, ardı arkası kesilmeyen bir surette
devam etmekte olduğundan toprağın bileşimi de devamlı olarak değişmektedir.
Bitkilerin yetişmesi ve beslenmesi bakımından önemli olan kimyasal olayların
başında; topraktaki bitki besin maddelerinin miktarı, bu besin maddelerini depo
eden absorbsiyon ve iyon değiştirme kapasitesi ile toprağın reaksiyonu
gelmektedir.
Toprağın
kimyasal özelliklerini belirtmek bakımından, toprakta bulunan mineral besin
elementleri, genellikle killerin oluşturduğu inorganik ve organik toprak
kolloidleri, katyon değişimi, toprağın reaksiyonu ve bitki besin elementleri
üzerinde ana hatları ile durulacaktır.
a)Toprakta Bulunan Besin Maddeleri
Topraktaki besin maddeleri ana kayadan kaynaklanan mineral elementler
oluşturmaktadır. Katı yer kabuğunun % 98’ ini 8 element oluşturmaktadır. Bunlar
sırasıyla, oksijen, silisyum, alüminyum, demir, kalsiyum, sodyum, potasyum ve
magnezyumdur. Bunlardan oksijen ve silisyum kayaların % 75’ ini
oluşturmaktadır.
b)Toprağın Kolloidal Fraksiyonları
Toprak katı parçacıklarının yüzeylerinde moleküllerin ve iyonların toprak
çözeltisinden çekilip bağlanmaları ve özellikle katyon değiştirme kapasitesinde
etkili olan kil ve organik maddeler, toprak kimyası, bitki beslenmesi ve toprak
reaksiyonu yönünden çok önemli rol oynamaktadır. Bu başlık altında toprak
kolloidlerini oluşturan kil mineralleri ve organik maddeler üzerinde
durulacaktır.
Tabiatta
bileşimlerine göre iki türlü kil bulunmaktadır. Ilıman bölgelerde yaygın olan
silikat killeri ve tropikal ve yarı tropikal bölgelerde baskın olan oksit
killeridir. Bilindiği gibi, topraktaki kil sekonder mineral olup ana kayadaki
özellikle silikat minerallerinin ayrışması sonucunda oluşmaktadır.
Değişik
ana kayaların farklı ortamlarda ayrışması sonucunda oluşan killerin miktarı ve
bileşimi çok değişik ve karmaşıktır. Ayrışma ortamının iklim şartları, kil
çeşidinin oluşmasında önemli rol oynar. Şöyle ki, illit ayrışmanın şiddetli
olmadığı ılıman iklim kuşaklarında yaygındır; yapısal potasyumun kısmen
kaybolması ile mika mineralinin alterasyonu ve hidrasyon, illitin oluşumunda ön
plana geçer. Bu kilde hidrasyon katyon absorbsiyonu şişme, büzülme ve
plastiklik özellikleri belirgin değildir. Montmorillionit in teşekkülü ise bol
magnezyum ile nötral veya sadece hafif asit ortam şartları altında
gerçekleşmektedir. Ilıman bölgelerde illit montmorillionitin alterasyonu ile
oluşabilir. 2:1 strüktüründe olan montmorillionit plastiktir, kohezyonu
fazladır, kurudukları zaman çatlar, bünyesine su alınca şişerler. Kaolinit,
nemli tropikal bölgelerde doğrudan topraktaki veya ayrışmış zondaki primer
minerallerinin ayrışmasından oluşmaktadır. 1:1 strüktüründe olan kaolin
plastiklik, kohezyon ve çatlama şişme özellikleri çok zayıftır. Bundan dolayı
porselen yapımında kullanılır. Genel olarak silikat kil mineralleri iki ana
bileşimden ibarettir. Bunlardan bir bileşen, silis oksijen levhası, ikincisi
ise alüminyum levhasıdır.
Oksit
killer tropikal ve subtropikal bölgelerde demir ve alüminyumun bünyelerine su
alarak hidroz oksitleri meydana getirmeleri sonucunda oluşmaktadır. Bunlara
örnek olarak gibsit ve götit verilebilir.
c)Topraklarda Katyon Değişimi
Toprakta kolloidal halde bulunan kil ve organik madde geniş bir yüzeye sahip
olduğundan, su ve iyonları bünyelerinde toplamaktadır. Ayrışma esnasında torak
çözeltisi içinde serbest hale geçen Ca, Mg, K, Na, Al, H gibi bitki besin
maddeleri olan katyonlar humus ve kil parçacıklarının yüzeyinde tutulmaktadır.
Bu olay tek yönlü olarak cereyan etmez. Şöyle ki, kireç bakımından zengin olan
nemli bölge topraklarında organik maddenin ayrışması ile CO2 meydana
gelmektedir, buna bağlı olarak toprak çözeltisinde karbonik asit (H2CO3)
zengin durumdadır. Bu asitteki H iyonu Ca ile yer değiştirme özelliğine
sahiptir. Böylece Ca iyonlarının yerine H iyonları geçmektedir. Toprağın yağış
sularıyla yıkanması devam ettiği takdirde toprakta H iyonları ile diğer
iyonların yer değiştirmesine bağlı olarak H iyonlarının konsantrasyonu artar.
d)Toprakta Değişebilir Anyonlar
Anyonlar kil minerallerinde OH grupları ile yer değiştirmektedir ve bu
gruplar montmorillionit kiline nazaran kaolinitte fazla bulunmaktadır. Bundan
dolayı kaolinit killerinin baskın olduğu nemli ve kurak bölge topraklarında
anyon değiştirmesi daha yüksektir. Bu sahalar fazla yayılış göstermemesine
rağmen nemli tropikal bölgelerde fazla ayrışmaya uğramamış bazı topraklarda az
miktarda kaolinit bulunmaktadır. Bu topraklar, pozitif yüklenme gösterirler.
Özetle, pozitif yükle yüklenmiş kolloidli topraklar; nitrat ve klorit gibi
anyonları absorbe ederler, Ca, Mg ve Na gibi katyonlar reddedilmekte ve
dolayısıyla bunlar toprak solüsyonunda yıkanmaya karşı çok hassas duruma
geçerler ve toprağın baz saturasyonu çok düşer, fosfat ve sülfat iyonları,
hidroksillerin (OH) yerine geçer ve yapışık halde sabitleşirler. Bu topraklarda
yüksek derecede potasyumu tespit etme kapasitesine sahiptir ve tabi olarak
alınabilir fosfor düşük seviyede kalmaktadır.
e)Toprak Reaksiyonu
Toprak reaksiyonu, toprağın asitliliğini, alkalenliliğini ve nötral
durumunu ifade etmektedir. Toprak reaksiyonu, pedojenezin seyrini veya
özelliğini aksettirmesi yanında topraktaki bitki besin elementleri hakkında
bilgi vermektedir. Şöyle ki, asitliliği fazla olan topraklar nemli iklim
şartları altında bulunmaktadır ve aşırı yıkanmaya bağlı olarak da topraktaki
bazlar önemli ölçüde uzaklaşmıştır ve bunların yerini H iyonları almıştır.
Bunun yanında alkalen topraklar, bitki besin elementleri olan bazların toprakta
fazla olduğunu işaret etmektedir.
Toprak
reaksiyonu pH (potansiyel hidrojen) ile ifade edilmektedir.Suda H+
ve OH-iyonları bulunmaktadır. H+ ve OH-
iyonları birbirine eşit olduğu takdirde su nötral durumdadır. Yani suyun pH’ ı
7' dir.
Toprak
çözeltisinde serbest hidrojen (H+) iyonlarının konsantrasyonu
hidroksil (OH-) iyonlarından fazla ise çözelti asittir. Bu durumun
tersi olursa çözelti alkalendir. İşte bu durumu belirtmek bakımından pH terimi
kullanılmaktadır. pH 7’den küçük ise asit, 7’den fazla ise alkalen, 7 nötr
durumu göstermektedir. Başka bir ifade ile hidrojen iyonları arttıkça pH
azalmakta, OH iyonları arttıkça pH yükselmektedir.
Yağışlı
bölgelerde, yağış suları vasıtasıyla toprak yıkanmaya başladığı zaman sudaki H
katyonları Ca, Mg, K, Na katyonlarının yerine geçer. Bu suretle toprakta bulunan
katyonların yerine H’ in geçmesiyle toprak asitleşir.
Toprak
reaksiyonunun değişmesinde etkili olan önemli faktörlerin başında CO2 gelmektedir.
Bu gaz su ile birleşerek karbonik asiti oluşturur. CO2 basıncı ne
kadar fazla olursa, topraktaki H konsantrasyonu o nispette artar. Karbonik asit
ve onun oluşturduğu bikarbonatlar, nemli bölgelerde toprağın alt katlarına
doğru taşınmaktadır. Böylece topraklar asitleşirler.
Bazların
yıkanması özellikle toprakta Ca ve Mg un eksilmesi, toprak pH’ ının düşmesine
yol açar. Bu arada organik maddelerin ayrışmasıyla oluşan organik ve inorganik
asitler bazların yıkanmasını arttırır. Özellikle vejetasyon devresinde hasıl
olan bol miktarda H iyonları topraktaki bazların yerine geçerek bazları serbest
bırakır. Bu bazlar ya bitkiler tarafında alınır ya da taban suyu ile
uzaklaşırlar. Bu durum da toprağın asitleşmesine sebep olur. Nemli bölgelerde
çayır örtüsü de toprağın fazla asitleşmesini sağlayan bir faktördür.
Kurak
bölgelere gelince yağış topraktaki bazları yıkamaya kafi gelmediğinden toprağın
bazlarla olan doygunluğu yüksektir ve toprak nötr ve daha çok alkalen reaksiyon
gösterir. Demek ki, toprak asitliliğinin artmasında iklim ana faktördür.
Nitekim, yağışlı iklim şartlarında toprak yıkanmakta bu esnada H iyonları, Na,
Ca, Mg, K gibi katyonların yerine geçmektedir. Ayrıca nemli bölgelerde
vejetasyon örtüsünün gür olması bir taraftan organik maddelerin artmasına ve
diğer taraftan da organik maddelerin ayrışmasıyla hasıl olan CO2 ve
diğer organik asitler toprağın asitleşmesine yardımcı olur. Kurak bölgelerde
ise bu durumun hemen hemen tersi cereyan ettiğinden, topraktaki bazların
yıkanması son derece sınırlıdır, bu yüzden kurak bölge toprakları genellikle
alkalen reaksiyon göstermektedir.
f)Toprakta Bitki Besin Elementleri
Bitkilerin gelişip büyümeleri için iklim faktörleri yanında topraktaki
besin elementlerine de ihtiyaç vardır. Türlü bitkilerin topraktan aldıkları
besin elementleri çok değişiktir. Bitkilerin topraktan istedikleri besin
elementlerinden birinin veya birkaçının eksik ya da fazla olması bitki
gelişimini engeller hatta tamamen durdurabilir.
Bitkilerin
gelişmesi için mutlak surette gerekli olan elementler esas itibariyle bitki
besin maddeleridir ve bunların sayısı 16 civarındadır. Bitkiler tarafından
kullanılan esas elementler şunlardır; havadan kaynaklanan CO2 , H ve
O, topraktan alınan nitrojen, P, K, Ca, Mg ve S’ dir. Topraktan alınan fakat az
miktarda kullanılan belli başlı elementler ise Fe, Mn, B, Mo, Cu, Zn ve Cl’
dur. Bitkiler karbon ve oksijenin büyük bir bölümünü havadan doğrudan doğruya
fotosentezle alırlar. H doğrudan ve dolaylı olarak sudan alınmaktadır.
---Makro Elementler : Fosfor,
potasyum, kalsiyum, magnezyum, kükürt ve nitrojen bitkiler tarafından en fazla
kullanılan elementlerdir. Bu elementler bitkilerin hücre (gövde) büyümelerinde
ve meyve verimlerinde etkili olmaktadır.
---Mikro Elementler: Toprakta az bulunmasına
ve bitkiler tarafından az alınmasına rağmen eksikliği halinde bitkilerin
gelişmesini engellemektedir. Bu elementler: demir, manganez, bakır, bor, çinko,
molibden ve klordur.
Yorumlar
Yorum Gönder